Dünya Motor Sporları Konseyi, İstanbul Grand Prix’sinde meydana gelen podyum skandalından Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu ile İstanbul Grand Prix organizatörlerini sorumlu buldu ve sorumluların 5 milyon Amerikan Doları ödemesine karar verdi.
Ne yazık ki Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı olayın vehametini anlamamakta ısrar ediyor ve pişkin davranışlarına yenilerini ekliyorlar.
Her iki yetkili de kararın hatalı olduğunu belirtirken, Mehmet Ali Şahin, podyum protoklu uyarınca uluslararası alanda tanınan kişilerin de ödül verebileceğini; Talat’ın bu sıfatla ödül verdiğini ancak siyasi olması sebebiyle tepki toplamış olabileceğini belirtti. Şahin, kendisinin de siyasi olduğunu ve devamlı ödül verdiğini söylemekten de kaçınmadı.
Şahin’in söz konusu cezanın temelini bilmemesi söz konusu değil. Olmamalı. Bir Bakan bu kadar cahil olmamalı. Bu durumda, Şahin, halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyor ve hatta insanlarla dalga geçiyor.
Olayı yakından takip eden ve Kıbrıs’ın uluslararası arenadaki yerini bilen herkesin tahmin edebileceği üzere, KKTC uluslararası platformda tanınan bir devlet değil. Bir devletin tanınması için belli şartların gerçekleşmesi gerekiyor. Dünya devletleri ise KKTC’yi tanımıyor. Bir annenin, kendisine yetmeyen ve annesinin sütüyle ayakta duran, sokağın diğer çocukları tarafından kabul edilmeyen çocuğuna sahip çıkması gibi, Türkiye de KKTC’ye sahip çıkıyor. Doğaldır. Ancak uluslararası platformda meydana gelen gelişmeleri saptırmanın mantığı bulunmamaktadır. Birleşmiş Milletler’de yer almayan; hukuki, siyasal alanda tanınmayan bir devletin cumhurbaşkanı da doğal olarak tanınmayacaktır. FIA mevzuatında yer alan “uluslararası alanda tanınmış şahıs” kavramının da bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Talat, uluslararası alanda tanınan biri değildir. FIA da, uluslararası alanda tanınmayan birinin ödül vermesini podyum töreni kurallarına aykırı kabul etmiştir.
Podyum krizinden cezanın duyurulmasına kadar siyasilerin olur olmaz beyanatları göz boyamaktan öteye gitmemiştir. Uluslararası organizasyonların Türkiye aleyhine verdiği tüm kararların milliyetçi bakış açısıyla değerlendirilmesi ve bunların ardından mazlum edebiyatına başvurulması da ancak cahil insanları ikna edebilir.
Olayların bu boyuta gelmesinde ve halka yanlış bilgi aktarılmasında spor basınının da büyük sorumluluğu bulunuyor. Futbol odaklı çalışan; hukuk, siyaset ve sosyoloji temeli bulunmayan; yabancı dil bilmeyen spor muhabirlerinin olayları siyasetçi ağzıyla kaleme almaları, siyasetçilere cesur sorular yöneltmemeleri sebebiyle Türk halkı spor dünyasındaki gelişmeleri, tartışmaları öğrenememektedir.
Spor yazarları arasında da bu olayı gereği gibi inceleyen tek bir kişi çıkmamıştır. Milliyet gazetesinden Cemal Ersen‘in ve Hürriyet Gazetesi’nden Alp Ulagay‘ın bu konuyu tüm yönleriyle ortaya koyacaklarını düşünmüştüm ama gündemim yoğunluğu onları da etkiledi sanırım.
Şu anda spor camiasında TOSFED’in ve diğer yetkililerin FIA’nın verdiği cezaya itiraz edecekleri iddia ediliyor. Savunma metnine ulaşılamasa da gereksiz birçok detayın savunulacağından şüphe etmemek gerek. FIA bu itirazı da reddedecektir. Şimdi TOBB’un 5 milyon doları ödeyip ödemeyeceği; ödeyecekse, bunu hangi kaynaktan sağlayacağı; TOBB üyelerinin bu durumda kasten zarara sebep verilmesinden ötürü TOBB Başkanı ve yönetim kuruluna karşı sorumluluk davası açıp açmayacakları irdelenmelidir. Son ihtimalin gerçekleşmeyeceği açıktır. Kimse TOBB Başkanı’nı suçlamayacaktır. Hatta ona ödül bile verilebilir.
İstanbul Grand Prix’si ödül töreni Türk sporu için kara bir lekedir. Kimse bunun farkında değil. Medyamız ve halkımız da sorumluluları alkışlamaya devam ediyor. Yazık!