Milliyet gazetesinin yazarlarından Erdoğan Şenay’ın iki hafta önce çok enteresan bir yazı yazdı. “Çözüm Spor Mahkemeleri” başlıklı yazısında, Şenay, Türkiye’deki tribün şiddetinin ancak özel mahkemelerin kurulması sayesinde sona erebileceğini iddia etti.
Sporun kendine özgü hukuki boyutu var. Sorunları da özellik gösteriyor. Ancak tribün şiddeti konusunda ayrı bir mahkemeye gerek yok. Yerel mahkemeler de bu konuda gerekli işlevi göreceklerdir. Spor mahkemeleri daha çok hız ve özel ihtisas gerektiren alanlarda önem arz edecektir. Doping, disiplin cezaları, hakem atamaları, şike, teşvik primi gibi konularda spor mahkemeleri devreye girebilir.
Bu yazının asıl dikkat çeken kısmı, Şenay’ın tribünde olay çıkaranlar ve onların çevresindeki seyircilerle ilgili yorumlarıydı.
Şenay, Galatasaray-Fenerbahçe maçı boyunca meydana gelen şiddet olaylarını eleştirirken çok ilginç tespitlerde bulunuyor ve öneriler getiriyor.
Mondragon’a ses bombası atanlara “Yok dilerseniz bundan sonraki derbilere “roketatarlar”la gelin de tek tek avlayın sahadaki rakip oyuncuları!” şeklinde feryat ediyor.
Şenay hiç roket atar görmüş müdür? Neye benzediği, etkisi konusunda fikri var mı ? Şenay, roketatarı, Rambo filmlerineki okla karıştırdığını düşünüyorum. Roketatar sayesinde bir tribünü bile ortadan kaldırabilecekken, neden tek tek futbolcular hedef alınsın ki?
Şenay’ın ikinci yakınması ise tribünde taraftar terörüne karşı sessiz duranlara karşıydı. Şenay’ın yazısının ilgili bölümünü aynen yansıtmak gerek:
“benim anlamakta güçlük çektiğim mesele şudur ? Bu tip “özürlü insanları” hemen yanlarındaki sağduyu sahibi gerçek taraftarlar neden ikaz edip, bu terbiyesizliklere mani olmazlar ?.. Yoksa bu tip davranışların maddi, ancak özellikle manevi faturalarının sevdalısı olduğu renklere çıkacağını düşünemezler mi ?.. Yoksa olayların anında onlar da mı akıllarını yitirmiş durumdadırlar ?.. Yok, Avrupa takımları geldiği zamanlar bu tip olaylar birden kesildiğine göre, bizim zulüm duygularımız “bizden olanlara” karşıdır anlaşılan… ”
Bir düşünelim… Tribünde tek başınıza veya arkadaşlarınızla maç seyretmeye çalışıyorsunuz. Oturarak seyretmenin mümkün değil. Herkes ayakta. Rahat rahat oturup keyif yapamıyorsunuz. Heyecanlanınca ayağa kalkıp pozisyonu tırnakları yiyerek, arkadaşınızın veya renkdaşınızın arkasına saklanarak veya omuzunu sıkarak seyretmek yerine maçtan saatler önce stada girmek ve ayakta kalmak zorundasınız.
Maçtan önce başlayan küfür yağmuru, maç sırasında üst noktaya ulaşır. Karşı takımın taraftarı da küfrediyorsa artık geri dönülmez yola girilmiştir.
Bir de tribün içi tartışmalar vardır. Birkaç grup kendisini gerçek taraftar topluluğu olarak görür. Gruplar arasında önce atışma, sonra küfürleşme, en sonunda kavga çıkar. Fenerbahçe’nin Migros tribünündeki kavgaların sebebi de bu çıkar çatışmalarıdır.
Futboldan geçinen amigolar, taraftar çetesi reisleri ve bu çetelerin elemanları küfredip kavga ederken, normal taraftar köşesine sinmekten başka bir şey yapamaz. O taraftar istemese de olaylardan uzak kalamaz. Her halükarda kavganın ortasında kalacak; ya taraftarlardan ya da polisten dayak yiyecektir. Dayak yemese bile ezilme tehlikesi her zaman mevcuttur.
Şenay, parasını verip spor karşılaşması seyretmekten başka amacı olmayan, akıl sağlığı yerinde taraftarlara söz konusu çapulcu ordusunu uyarmadıkları için kızıyor. Şenay, hiç tribünde maç seyretmiş mi? Basın tribünü, VIP veya numaralı tribünden bahsetmiyorum. 50’li, 60’lı yıllardan da söz etmiyorum. Son üç sene içinde bu tür olayların yaşandığı tribünlerde maç seyretmiş mi? O taraftarlar kulübün zarar görmesinden öte, kendi can sağlıklarını düşüneceklerdir.
Bu aralar spor yazarları arasında spor hukuku, doping, özerklik gibi konular çok rağbet görüyor. Ama bu adamlara bu konu ile ilgili kaç makale, kitap okuduklarını sorsanız, tek satır bile okumamışlardır. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, kulüp sözcülüğüne savunan bu adamlar sporseverlerin hem vaktini çalıyor, hem de yanlış bilgilendiriyorlar.